Please leave your comments at the end of the page. Best regards. Lütfen yorumlarınızı sayfanın en altındaki yorumlar bölümünü tıklayarak bırakanız. Saygılarımla.
Lütfen Burayı Okuyun
Sevgili arkadaş , Taylanda ziyaretimde çektiğim fotoğrafları bu sayfada yayınlamakla birlikte çekmiş olduğum videolarıda " görülmesi gereken safyalar " bölümünde linkler halinde verdim. Bu bölümlerde , Bangkok sokaklarında, Samutprakarn Timsah Çiftliğinde , tayland havaalanı ve singapur havaalanında çektiğim videoları görebilirsiniz. Amacım , buralara gitmek isteyen arkadaşlara seyahat operatörlerine yolunmadan kendi başlarına ziyaret yapabilmelerini sağlamak . Yanısıra , mail adresime gelen yoğun talep üzerine , Tayland'a nasıl en ucuz gidip gelebilirsiniz, nerelerde en ucuz ve kaliteli konaklayabilir ve yemek yiyebilirsiniz türünden bilgiler içeren bir yazı ekleyeceğim. Sizlere faydalı olmaktan dolayı mutluyum. Saygılarımla.
Taylandlı okul çocuklarının yaptığı bu resimlerin hepsi http://www.sriwittayapaknam.ac.th/ sitesinden alınmıştır.
Tayland Kralı ve Kraliçesi
Tayland Kralı ve Kraliçesi 2
Tak Tak adlı nakil vasıtaları
thai giysileri
thai clothes
Budist Rahipler
Budist Rahip 2
Budist Tapınağı
Yüzen Pazar
Köprü
Thai Çiftçiler
Timsah Çiftliği
Thai Boksu ( Muay Thai )
Meyvalar
Thai Dansı
Thai Posta Pulları
Pinpu Woman
Heyacan Dolu Bir Yolculuk
Uzun bir bekleyiş sürecinden sonra , yolculuğumun finansman işlerini ve gerekli seyahat planımı yapmam uzun zaman almadı. Aslında çok kolaydı benim için.
Belki beş yada on yıl önce olsaydı garip karşılardınız ve eleştirirdiniz beni , bugün ise neredeyse sıradan karşılanan bir yöntemle , hadi adını veriyim , internette , chat odalarından birinde tanıştığım harika bir kız sebep oldu benim binlerce yol gitmeme. İlk görüşte aşk buydu demek. Sekiz ay kadar neredeyse hergün konuştuk. Bu kadar konuşmayı annem ve babamla yapmamışımdır. Birbirimize inandık , güvendik. Sonra , ona evlenme teklifi yaptım. Aradaki çok uzun mesafe onu tedirgin ediyordu. Kabul edip etmemekte kararsızdı. Ben orada nasıl yaşayabilirdim veya o burada nasıl yaşayabilirdi. Hayat şartları nasıldı karşılıklı ülkelerde. Yap evlenme teklifini , sonra çekil kenara seyret gümbürtüyü. Kolay değildi elbette. Kalbim öyle zor bir karar almaya itmişti ki beni. Önce ben onu davet ettim Türkiye'ye. Ancak , ondan önce ben tedirginlik duydum. Bu kadar mesafeyi gelirken başına bir iş gelirse endişesi sardı beni. Sonra ben oraya gitmeye , ailesiyle tanışmaya ve babasından istemeye karar verdim. Önerdim. Kabul etti.
Singapur havayollarına telefon açtığımda bu kadar kolay olacağına inanmıyordum. Bir dakikada yer ayırttım.Elektronik biletimi anında aldım.
Sonra , oturdum internetten otel aramaya koyuldum rezervasyon için. Baktım ki , işin içinden çıkamayacağım, bir görüşmemizde kız arkadaşımdan otel ismi önermesini istedim. Bana bir kaç dakika içinde kendi semtlerine yakın , nezih bir otel buldu. Hemen, seyahat planıma uygun bir posta hazırlayıp otel infosuna gönderdim. Bir kaç saat sonra cevap geldi. Rezervasyonum yapılmıştı. Kalacağım süre biraz uzun olduğundan( 17 gece , 18 gündüz ) fiyatta kolaylık sağlayacaklarını da ifade ediyorlardı. Hemen aldığım postanın içeriğini kız arkadaşıma ilettim. Ertesi gün otel resepsiyonu ile görüşmüş. Bana sonraki oturumda bana anlattıklarına göre , otelin üyelik kartından edinirsem uzun kaldığım için yapacakları indirime ek olarak yüzde daha on indirim yapacaklarmış. Toplamda yüzde otuzlara varan indirim işime çok yarayacaktı, planladığımdan daha az para harcayacak yada orada ekstra alışveriş yapıp, daha fazla gezip görme şansım olacaktı. Böyle maharetli bir kız arkadaşım olduğu için kendimle gurur bile duydum bir an.
Sonra , güzel kız arkadaşım için hediyeler aldım. Bizim Türk geleneklerine uygun hediyeler. En başta, çok istediği Bursa işi ballı kestane'yi güvenli bir şekilde valize yerleştirdim. Aslında çok gerekli olmamasına rağmen , annemin ısrarı ile yanıma orada giymek için kaban vesaire aldım. ( Aldığıma pişman oldum oraya vardığımda. Zira hava dört mevsim sıcak Tayland'da, kız arkadaşımın ağabeyinin deyimiyle Tayland'da iki tane mevsim var. Sıcak mevsim, çooooookk sıcakkk mevsim :-) )
Tarih ve saat geldiğinde bir gün önceden Söke'den çıktım yola. Çünkü , Söke'den izmir'e geçip oradan istanbul'a benim saatime uygun uçak bulmak mümkün olmayabilirdi. İzmir'den uçak bulsam , ben Söke'den sabah saatlerinde İzmir'e otobüs bulamayacaktım. Öğlen 12:30 da kalkacak Singapur havayollarına ait uçağı kaçırma riskini göze alamazdım.
İstanbul havaalanına vardığımda , kalbim yerinde zonk zonk etmeye başlamıştı. Birisi ' höt ' dese , duracak gibiydi. Allah'tan hiç bir sorunla karşılaşmadım. 70 Ytl. hava parasını ödedim devletime ve kontuvardan elekronik biletimi küçük iki kağıt olarak aldım. Bir tanesi istanbul singapur , ikincisi singapur bangok için. Kontrollerden geçip uçağa bineceğim kapıya geldim. Aslında o an , tam yoğun bakıma ihtiyacımın olduğu an idi.
Aklım başına geldiğinde aşağıda İstanbul boğazının muhteşem manzarası akıp gidiyordu. Bir kaç saniye gördüm sadece o manzarayı. Sonra her taraf bembeyaz bulutlarla kaplandı. Ve bence dünyanın en güzel ve nazik hosteslerinin muhteşem servisi başladı. Öyle harika servis , öyle güler yüzler , öyle ilgiyi görebileceğim başka bir hizmet firması varmı , bilmiyorum. Bu nedenle , yolculuğum bana çok kısa geldi. Singapur havaalanına transfer için indiğimde, gerçek kalp çarpıntısının ne olduğunu anladım. Bedenimdeki tüm damarlar genişlemişti. Kollarımda kıvrım kıvrım , sanki ağırlık çalışanlarda olduğu gibi , damarlarım görülüyordu. Beynim fena halde zonkluyordu. Peki , daha arada 2000 km. kadar mesafe varken ben böyle heyecan duyuyorsam , bangkok havaalanında onunla karşılaştığımda , ve o muhteşem kız yüzüme baktığında ben ne olacaktım. Kesin ölürüm , diye düşündüm. Vakit fazla yoktu. Sabah ( 2007 ) 11 şubat sabahı saat 10:30 da onun yüzüne bakıyor olacaktım. Karnımda sancılar , kollarımda tutulmalar...Ve üç saat vardı bu saatin gelmesine.
Bangkok şehrini gökyüzünden göreceğimi umarken , sisli bir gökyüzü karşıladı beni. Bu nedenle, uçak havaalanına inmesine bir kaç bin metre kalıncaya kadar sislerin içinde alçaldık. Biraz havaalanı çevresini görebildim. O kadar. Tekerlekleri piste değer değmez, uçak frenleme yapmaya başladı. Heyecanım tekerlerin yere değmesiyle doruk noktasına çıktı. Pistte yavaşlayıp uçağı terkedeceğimiz noktaya yaklaşırken , bedenimdeki kan tamamen beynimi işgal etmişti. Allahım !!! İnişe dair anonslar yapıldığında ben donup kalmıştım. Şimdi ayağa kalkıp uçaktan çıkmam gerekiyordu. Benimle birlikte uçağı terkeden yolcuların yüzlerinde hiç bir şey okuyamıyordum. Aralarına karıştım. Onların soğuk kanlılıklarından bana da geçer diye umut ettim. Nerde kalmıştı serin kanlı , hiç bir şeyden korkmaz , çekinmez ben...Yaklaşık 10.000 km. kadar geride kalmıştı elbette, İstanbul'da
Valizimi almaya giderken , daha doğrusu nereye gideceğimi bilmezken , kendimi kaybetmiş , deli divaneler gibi etrafta dolanıyor buldum kendimi. Zaman zaman yapılan anonslar bana nerede olduğumu , neden orada bulunduğumu hatırlatıyor ve yine kendimden geçmeme neden oluyordu. Yahu bana son 24 saattir ne oluyordu. CESARET dedim, kendi kendime , sen ameliyat masasına küt diye yatmış adamsın. Ölümlerden bile çekinmezken , aylardır tanıdığın , web kamerası ile görüştüğün kızla yüzyüze gelmeye neden cesaret edemiyorsun. Karşıma bir aslan çıksa , tutsa beni , hadi bacaklarımı da ağzına almış olsa , beni midesine de gönderiyor olsa , hadi leym , derdim. Sende kim oluyorsun.
Ama bu başka, bu tamamen başka bir şey. Aslan bir kere yerdi beni , bu heyecan her dakika yiyordu beni. Pasaport kontrolünden geçerken 30 günlük vizemi de aldım. sonra , yol beni çıkışa doğru götürdü. Modern stilde inşa edilmiş bu muhteşem havaalanının adının suvarnabhumi olduğunu öğrenmiştim, duty free mağazaların bulunduğu sahalardaki tabelalarda yazıyordu.
Kapıdan çıktım. Kapalı ancak yinede o derecede aydınlık bir gökyüzü beni karşıladı. Havadaki nemi hissetmemek mümkün değil. Antalyanın yüksek nemli havası dersem ayıp etmiş olmam sanırım Bangkok'a. Çok fazla kalabalık değildi çıkış. Etrafıma bakındım. Elimde valizle ağır ağır yürümeye başladım. Beni karşılayacak olanı görmeye , tanımaya çalışıyordum. Ama , görüş alanımda bulunan hiç kimseyi ona benzetemiyordum. Uçakta tanıştığım alman vatandaşının arkadaşları karşılamaya gelmişti. ( Haa, Hoo ) Yüksek sesle merhbalaştılar , sarılıştılar. Sonra ellerindeki valizi aralarında paylaşıp uzaklaştılar. Kendimi tamamen yalnız bir kedi hissetmeye başlamıştım.
Geniş çıkışta , bir elimde tekerlekli valiz , omuzumda ağır çanta, kolumda kaban , üzerimde kışlığa yakın elbiseler ve terlemeye başlayacak gibi bir alınla bir o yana bir bu yana dolaşmaya başlayacaktım ki, bir kaç dakika sonra bir ses duydum. ' Suat ' , dedi bir kez o ses. O kadar tatlı ve tanıdık idi ki...Yavaşça döndüm geriye doğru. On , on beş metre kadar ilerde , muhteşem giyinmiş , muhteşem güzel bir kız , yanında annesi ile bana bakıyordu. Yüzümü sese döndüğümde kendimi tekrar kaybetmeye başladığımı farkettim. Ne valizim - çantam ne de etrafımdaki yabancı insanlar , her şey silinmişti gözlerimden...Bir bayanın ( taksi , taksi , would you like taksi ) dediğini duyar gibi aldım yakınımda, ama aldırış etmedim. Yürümeğe devam ettim ağır ağır ve tadını çıkarmaya çalışarak karşımdaki harika manzaranın.
Bir adım önüne kadar geldim. Ne yapacağımı , nasıl davranacağımı bilmiyordum. Kültürleri, davranış biçimleri , hele böyle bir olayda , bir yabancının onlara nasıl davranmasını beklediklerini bir türlü çözemiyordum. Bana bin defada anlatsa kız arkadaşım önceden , yine de çözemezdim. Oysa ki , gerçekten konuşmuştuk bu ilk anın nasıl olması gerektiğini , nasıl davranmam gerektiğini. Ellerini öpmeyecektim annesinin, öptüm. Türk damarım beni zorlamıştı o tarzda hareket etmeye. Bir yerde istem dışı bir hareket idi. Yüzlerce yıldır anamızın , babamızın , öğretmenlerimizin , saygıya değer büyüklerimizin ellerini saygıyla öpüyorduk, onları baştacı ediyorduk.
Yiğidi öldür , hakkını yeme demişler. İnternet denilen sanal varlığı nasılda suistimal edip sanaldan gerçeğe dönüştürmüştük hep beraber. Şimdi canlı , kanlı kız arkadaşım ve yanında annesi ile birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Limitsiz , kotasız , kopma , karıncalanma, teknik sorun yaşama derdi olmadan konuşma şansını yakalamıştık. Aslında kalbimdeki deli çocuk , hem annesine hem kendisine bir güzel sarıl diyordu. Yanaklarından öp onların diyordu. Öyle bir mutlu şımarık çocuk vardı ki içimde o an. Yedinci kattan atlasam , uçabilecek gibi hissediyordum.
Önce fazla uzaklaşmadan , yakındaki bir banka oturduk. İnanın, ne konuşacağımı , ne soracağımı bilmiyordum. Sadece güzel yüzüne doyasıya bakmak istiyordum. Hiç konuşmadan saatlerce bakmak istiyordum. Şu an bana tam olarak neler sorduğunu ve ne cevaplar verdiğimi hatırlayamıyorum. Hoş , hatırlasamda , herşeyi yazacak değilim burda. :)
On yada onbeş dakika kadar dinlenme molası vermiş oldum o bankta kısacası. Sonra , cebimdeki dolarların bir kısmını Tayland baht'ına çevirmem gerekiyordu ki, otel ve diğer ödemelerimi yapabileyim. Beni para takası yapabileceğim yere götürdü. Siam bankasına ait tabelanın bulunduğu yere yaklaştım. Bankonun arkasındaki bayana paraları verdim. Bana güzel resimli bir zarf içinde Tayland Baht'ı olarak paramı teslim etti. Makbuzunuda kesti. Onuda cebe attım hatıra olarak.
Sonra , bir elimde tekerlekli valiz , bir elimde çanta ve kışlık kaban muhteşem suvarnabhumi havaalanının otoparkına doğru yürüdük. Bir asansöre bindik ,, alt kata indik , tekrar başka bir asansöre bindik başka bir kata ilerledik...Derken farkettim ki , kız arkadaşımla ilk gözgöze geldiğimiz noktaya dönmüşüz. Anladım ki , kendisi de havaalanını iyi bilmiyor. Yolları karıştırıyor. Yalnızca gülümsedim ona. Sonra gerçekten arabayı park ettikleri yeri bulduk. Elimdekileri bagaja adeta yığdım. Yorgun değildim ama aşırı mutluluk beni yormuştu. Arka koltuğa geçerken , annesi de direksiyona geçiyor( du ) diye düşünmüştüm ki, annesi elinin bir tanesini koltuğa dayamış , diğer eliyle çantasını karıştıyor. Ancak araç motoru hareket aldı, vites geçti ve ilerlemeye başladık. Ne oluyoruz felan derken , baktım ki, direksiyon ters tarafta. Aracı annesi değil , kız arkadaşım kullanıyor. Buna bir kaç dakika içinde alıştım. Nelere alışmamıştım ki kendi memleketimde buna alışmayacağım. Baktım ki, oturduğum arka koltuk üzerinde bir poşet var. İçinde hazır yoğurt , bisküvi ve muhtelif hazır her yerde geçerli gıda ürünleri. Allahım, benim midemi düşünmüşler ve bir şeyler almışlar havaalanına gelirken . Ben böyle bir şeyi asla düşünemezdim herhalde.
Yolda ilerlerken , başka bir ülkede olduğumu çevreme bakarak anlıyordum. Thai alfabesi imiş o yazılar. Aslında yabancısı değildim bu alfabenin. Aylarca bu alfabeyi öğrenicem diye kafa patlatmıştım internette. Yol tabelaları , yanımızdan geçip giden , yada önümüzde seyreden araçların plakaları hep gözüme gözüme batıyordu. O zaman heyecan sarıyordu beni. Ama arabanın dikiz aynasından kız arkadaşımın gözlerini gördüğüm zaman , kendimi evimde ve mutlu hissediyordum. Hem araç kullanıp hem de bana sorular yöneltiyordu kız arkadaşım. Uygun cevaplar bulup vermeye çabalıyordum her seferinde. Mutluluk insanda uyku yaparmı...Bence evet. Yorgunlukla karışık mutluluk yapar. Arka koltuğa serilip kaldım öylece... Yaklaşık yarım saat süren bir otoban yolculuğundan sonra Ramkhamheng'e geldik. Nasıl bildin diye sorarsanız , gözümü açtığımda , yolun kenarında dev bir bina gördüm , üzerinde aynı adlı bir isim yazıyordu. Olsa olsa yönetim binası gibi bir şey olmalı diye düşündüm. ( üniversite imiş , daha sonra buraya gelip , ziyarette bulundum )
( Devamı var , haftaya elbette. Şimdi dinlenme vakti )
Devamı var dedik. Aradan iki yıldan fazla bir zaman geçti. Bugün büyük bir özlem duyuyorum yeniden gitmek için. Bir yanım git diyor, diğer yanım direniyor.
Benim için müthiş bir geziydi diyebilirim bugün bile. ( 11/12/2009 bugün ) Bugüne kadar aldığım yüzlerce elektronik postadan anladığım kadarıyla herkes aynı şeyi merak ediyor. O kızla evlendim mi ? Bir yuva kurdum mu? Halen Tayland' da mıyım? Ve bazı postalarda uluslararası ticaret yapmak için teklifler de var. Elbette herkesle ve her teklifle ilgilenme şansım yok. Bu nedenle sıradan anlatmaya devam edeceğim.
Her günümü ayrı bir güzel yeri gezmek için. Planlarımı anlık yaptım. Önceden kararlar vermemeye çalıştım. Açtım haritamı, bugün burayı göreceğim, şurayı gezeceğim dedim kendime ve dediğimi yaptım. Günlük yaşamın telaşı içindeki kız arkadaşım da zaman zaman ben gezdirdi. Bazen de ailesinin diğer fertlerini de yanına aldı. Tayland' ın en büyük Budist tapınağını gezmeye hep beraber gittik mesela. Şubat ayında hava dehşet sıcak bana göre. Ama yinede söz verdiğim için kısa pantolon giymiyorum. Kısa kollu gömlek serbest tabii..Hatta gömlek ve tişört hediye edildi. ( böyle şeyler yazılır mı burda , yazdım bir kere ) Budist tapınaklarını turistik amaçlı gezerim de, camilerimizi ziyaret etmem mi hiç. Cuma günleri özellikle islam merkezi müthiş kalabalık. O kalabalığın içinde olmak çok güzel. Kendimi memlekette hissettim. Her ne kadar ingilizce konuşmak zorunda kalsakta birbirimizle. Bu arada şu bizim İzmit pişmaniye var ya, hani bize has bir tatlı idi. Orada da bal gibi harika pişmaniye yapıyorlar. Üstelik yufka arası pişmaniye yi ilk orada yedim. Bir de pişmaniyenin tavuklu olanını düşünün. Tavuk yada pişmaniye , her iki tat var içinde.... Ekmeğin arasına koyup yiyorsunuz. Enfes bir şey.
***
Samuptrakarn timsah çiftliği : Binlerce yabani timsah , güvenlik bir biçimde dolanıyor çitflikte, daha doğrusu hayvanat bahçesi ( Crocodile Farm diye geçiyor ) . İyi arkadaşlarda edindim orada. Hatta minik bir şov bile yapmayı denedim timsahlarla. Onlar yapıyor diye, içime bir cesaret geldi. Yerimden kalkıp alanın ortasına gittim. Timsahın yanına çöktüm. Bende başımı sokacağım Timsahın ağzına dedim, hayır dediler. Yapamazsın. Yaparım, yapamazsın..derken hevesim kırıldı. Bir fotoğraf çektirip çıktıp gösteri alanından. Hayvanat bahçesine üç kez gittim. Gezecek yer çoktu.
Bu arada, timsahlarla fotoğraf çektirmek 200 Baht. Çok para değil aslında. Çiftliğe giriş 300 baht...toplamda 20 TL felan ediyor bizim paramızla. 300 bahta bir öğlen yemeği yiyebilirsiniz orada. TİMSAH KAVURMA, TİMSAH DÖNER, TİMSAH IZGARA felan..... ( ŞAKA ). Filleri baya eğitmişler .Dans edip, göbek atıyorlar müzik eşliğinde. Tabiat deseniz, her taraf yeşillik, orman, temiz hava... Ayrılmak gelmiyor içimden. Her geçen günün ardından hesap ediyorum kalan günlerimi...Moralimi bozmamaya çalışıyorum. *** Odamda TV izliyordum. Telefon çaldı ( Cep telefonum çaldı. Kız arkadaşım havaalanında bana bir sim kart vermişti. Onu kullanıyordum ) Öğlen seni alacağım dedi. Hazırlık yap. Bizde öğle yemeği yiycez, dedi. Sonra da gezmeye gidecez. Olur, dedim. Hazırlanırım. Sıcak havanın beni eritmesine izin vermeyecek denli soğuk bir duş aldım. En azından bir kaç saat dayanabilsem yeter. Saçlarımı jöleledim. Parfüm , balsam vb derken saat geldi. Bu sefer oda telefonu çaldı. Resepsiyonist misafirlerimin geldiğini haber veriyordu. Uçarak indim aşağı. İki güzel kız beni bekliyordu. Dışarı çıktık. Honda ' ya binip Ramkhamhaeng ana caddesinde yolumuza devam ettik uzun bir süre. Sonra yan sokaklara girdik. Derken Chao Phraya nehrinin kıyısında bir eve geldik. Harika bir evdi. Her taraf pırıl pırıl. Eşikten geçerken ayakkabılarımı çıkarmam işaret edildi. Bu hoşuma gitti. Ayakkabılarımı çıkarttım. Girdim içeri selam vererek. İçerisi muhteşem. Tik ağacından oymalarla bezenmiş duvarlar, tavanlar; yazlık lüks yalılara mahsus bir yapı idi karşımdaki. Yılda iki mevsim yaşanan bir ülkede başka türden bir ev beklemek yanlış olur. Hiç birinde baca yok bir kere. Gerek yok. iki mevsim var burada. Sıcak mevsim ve Çok sıcak mevsim. Ben Allah'tan sıcak mevsimde bulunuyordum orada. Nisan ayından sonra dayanmak zor oluyor diyorlar. Her taraf klima. Her taraf soğutuluyor evde. Bunlar benim pek umurumda değil aslında. Aklım hep birazdan gerçekleşecek tanışmada. Baba ile tanışacağım. Aile fertleri kendilerine mahsus müslüman isimleri kullanıyorlar. Baba ' nın adı Burhan... aklımdan tekrar ediyorum devamlı. Bulunduğum odaya bir bardak buzlu bitki şerbeti geliyor. Heyecandan içemiyorum...Geldiğiğini bile unutuyorum daha sonra. Masada öylece duruyor. Geçen beş dakika , sanki beş saat. İçeri buyur ediliyorum....Salona geçiyoruz. Baba ayağa kalkıyor. Selamlaşıyoruz. Ehh, elini öpüyorum önce, sonra sarılıyoruz birbirmize...
**** Farkındayım, uzum bir zaman geçti aradan. Zaten eğer bana gelen e.mail mesajları olmasaydı devam etmek aklıma gelmezdi herhalde bu hikayeye... Büyük bir nezaket ve gülümseyişle karşladılar beni. Thai insanının nezaketi ayn Anadolu insanının kalpten davranışı gibi, içten geldiği gibi, dürüst, sıcak. Biraz sohbet ettik. Baba biraz ingilizce biliyor dedi, kız arkadaşım, ama anne, daha iyi konuşur ingilizceyi, kız kardeşi Mısır 'da El Ezher üniversitesinde arapça tercümanlık okumuş. Ağabeyi elektronik mühendisi, kullandığımız bilgisayarlarn parçalarının üretildiği ünlü bir markanın bir fabrikasında ara yönetici. Baba asker emeklisi, anne ev hanımı...Birazda kendimi tanıtmaya çalıştım. Muhabbet arasnda televizyonda Pamukkale görünüverdi. Türkiyeyi tanıtan bir programdı bu. Gözlerim ıslanıverdi biraz. Hepsi birden , işte Türkiye , Türkiye dediler. Kısa bir süre sonra yemek masasına geçtik. Servisi kız arkadaşm yaptı .Baba , anne ve ben yemek yedik. Bilmiyorum. Belki geleneklerinde böyle bir şey var. Bunu sorgulayamam burada. Çok güzel yemekler vardı. Ramazan ayının bu gününde yemek faslını hemen geçeyim. daha sonra Thai yemekleri ile ilgili bir bölüm açarım nasıl olsa. Yemekten sonra Türkiye 'den getirdiğim bazı gıdaların nasıl yeneceği ile ilgili bilgi verdim. Kestane, ceviz gibi mahsulleri ilk kez kabuklu olarak görmüşlerdi. Bursa ilimizin meşhur ballı kestanesini de götürmüştüm yanımda. Sonra muhtelif nebatatlar....onları tanıttım. Onlarda bana kendi ülkelerinin orijinal meyve ve sebzelerinden tattırdılar. Hepsinide çok beğendim açıkçası. Yaklaşk üç saatlik sohbetimizi ben bir kaç fotoğraf çekerek ve uzun bir bölümünü de video ya çekerek ölümsüzleştirdim.
Sonra evlerinden ayrılırken vedalaştık. Her zaman olduğu gibi kız arkadaşım beni otelime kadar getirdi. İyi otomobil kullandığını söyleyebilirim. Bangkok gibi bir şehirde genç bir bayan bu kadar iyi araba kullanmak zorunda bence de.
Sonraki günlerde de şehrin muhtelif yerlerini, tarihi ve doğal güzelliklerini gezdirdiler. Plansız ve programsızdı her günüm. En azından ben yapmıyordum planları.
Ayrılık günü gelip çattığında içimde bir şeyler yerinden oynamaya başlad. Daha oteldeki eşyalarımı toparlarken ezim ezim eziliyordu içim. Bir türlü gidesim gelmiyordu. Alışmıştım bu koca şehre ve yeni aileme.
Saat 16:00 da beni aldı otelden kız arkdaşım. Annesi de vardı yanında. Tıpkı ilk hava alanında beni karşıladıkları gibi şimdi de beni uğurluyorlardı. ilkindi bir heyecan vardı şimdi içten içe gizlenen hüzün. Yarm saat kadar daha pasaport kontrolün önünde sohbet ettik. Bir türlü ayaklarm gitmiyordu kapıya doğru. Ama mecburdum. Güzel gözlerine son kez bakıp hoşçakalın demekten başka bir şey yapamazdım. Öyle de oldu. Bana aldıkları hediyeleri kucaklayıp geçip gittim arkama baka baka...Bindim uçağa, önce Singapur, oradan Türkiye / İstanbul....
****
HER gün sayısız mesaj alıyorum blog okuyucularımızdan, hikayenin sonunu , en sonunu merak ediyorlar. Ne oldu, ne yaptın, evlendin mi onunla diye soruyorlar.
****
Bugün şunu anladım ki, samimiyet, arkadaşlık, duygusal arkadaşlık yada sosyal arkadaşlık kavramları farklı şeyler. Her birinin birbirinden farklı ve büyük anlamları var.
Türkiye'ye döndükten sonra bir daha onunla bir araya gelmedim. Bir süre daha görüştük. Çaba sarfettik. Elimizden geleni yaptık. Ancak o uzun( 10.000 km kadar olan ) mesafe zaman içinde aramıza duygusal mesafeyi ( en acısı da bu zaten ) koydu. Bu yazıyı yazarken İstanbul 'dan bir meslektaş arkadaşımla görüştüğümü söyleyebilirim. Duygusal bir görüşme elbette. Sevgili Oradee kendine yeni ve güzel bir başlangıç yapmıştır sanırım...
Bende umarım yakında hayatımı yeni bir yola yönlendirerek mutlu bir yaşama uzanacağım. Bu dilek bu yazıyı okuyan herkes içindir aynı zamanda. Farkına varıyorum ki, en başından beri anlatmaya çalıştığım heyecan dolu yolculuğum aslında henüz bitmemiş, aynı heyecanla devam ediyor. .
1 comment:
Taylanda yaşıyorum herkeze yardımcı olabilirim
www.thailandconcept.com
sitemden bana ulaşabilirsiniz..
Post a Comment